10 Şubat 2016 Çarşamba
Tarih:09.02.2016
Vakit:Akşamüstü
Yer: Fındıklı Sahili
Kağıt Helva Zamanı
Kadın bakıyordu. Zamana, çocuklara ve dans eden kuşlara... Kuşlar ki var olan bütün çirkinliklere inat kanat çırpıyordu. Kadının tam önündeki bankta iki adam oturuyordu. İçlerinden yaşlı olanı yediği çekirdeğin kabuklarını yere atmakla meşguldü. Deniz suyu birikintisinin içinde yüzen kabuklar ne kadar da çirkin(!) duruyordu.
Başka zaman olsa kadın kendini tutamayıp adama iki çift laf ederdi. Ama bu sefer sesini çıkarmadı.
Mutluluklarını 'selfie' ile taçlandırmak isteyen iki genç kadına takıldı gözü. Hemen ardından dalgaların kıyıya vuruşunu kendi diliyle anlamaya ve açıklamaya çalışan küçük bir çocuğa doğru daldı gitti.
"Keşke daha güzel bir dünyada büyüyebilseydi" diye geçirdi içinden. Acaba iki dakika önce oturduğu banktan kalkıp giden kır saçlı adam da aynı şeyi düşünmüş müydü? Aslında kadın bunun uzak bir ihtimal olduğunu biliyordu; çünkü adam gemilere dalıp gitmişti. Belli ki eski zamanlarını ve kalan ömrünün umutlarını geçiriyordu zihninden. Çocuğu fark etmemişti bile...Kadın bunları yazarken koyu yeşil çoraplarıyla bir başkası yürüyüp gitti önünden. Siyah gözlükleri ve çantasıyla entellektüel bir havası vardı. Sol tarafındaki mavi yalnızlığa bakmadan yoluna devam etti.
Hava soğumaya başlamıştı. Kış güneşi kendine gülümseyen insanları bir anda bırakıverdi.
Kadın şapkasını takarken ellerini ovuşturarak koşturan bir seyyar satıcı tam orta noktaya ayaklı sepetini konumlandırdı. Ama huzursuz, sıkkın bir hâli vardı satıcının. Yerinden memnun olamadı, "taze kuruyemiş" diye bağıran sesi çatallaşmıştı. Aniden sepetini kavradı, geldiği yöne doğru uzaklaştı.
Kadın kendini bir film sahnesinin içindeymiş gibi hissetti. Çünkü hep filmlerde tanık olmuştu insanların (genellikle mutsuz olanların) denize bakan bir banka sığınmasına... Bu hissin sonrasında cevaplaması gereken bir soru vardı: "Mutsuz muyum?" Velev ki aklına bu sahneler gelmişti aklına düşen soruyu abest karşılayamazdı. Ama soruyu cevapsız bıraktı.
Dalgalar, kıyıya vurdu; etrafa taştı. Evet, kadının içindeki deniz de ufak ufak (belki de büyüğe yakın bir biçimde) dışarı taşıyor; kıyıda sıçramalara sebep oluyordu. Düşünceleri yavaş yavaş derinleşirken imdadına bir kağıt helva yetişti. O 'nefis kos' un çıtırtısı bütün düşünceleri bastırdı ve kadın, helvanın mutluluğuyla kâğıdı-kalemi bıraktı. Geriye bir tek şu ses kalmıştı: "Çıtırt, çıtırt, çıtırt..."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder